KUTLU DOĞUM HAFTASI
Okuduğum
ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Andolsun ki Allah, müminlere
kendi içlerinden bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. O
peygamber ki, onlara Allah’ın ayetlerini okur, onları arındırır, onlara kitabı
ve hikmeti öğretir. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir dalalet içinde
bulunuyorlardı.”[1]
Okuduğum
hadis-i şerifte ise Allah Rasulü (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Benimle
ümmetimin durumu (geceleyin) ateş yakan kimsenin hâline benzer. Böcekler ve
kelebekler o ateşe düşmeye başlar. İşte ben de sizler ateşe girerken
kuşaklarınızdan tutup engellemeye çalışıyorum.”[2]
Kardeşlerim!
Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s)’in bir kutlu doğumunu daha idrak ediyoruz. Bu vesileyle
Peygamberler zincirinin son halkası, hâtemü’l-enbiya Ahmed-i Mahmud Muhammed
Mustafa’ya, onun ehl-i beytine ve ashabına salât ve selâm olsun!
Rahmet
Peygamberi (s.a.s), insanlık değerlerinin aşındığı bir zaman aralığında
yeryüzünü şereflendirdi. Fıtratın bozulmaya yüz tuttuğu, kula kulluğun sınır
tanımadığı, cehaletin kol gezdiği bir çağda insanlığı hak, hakikat, adalet,
fazilet ve yüksek ahlaki değerlerle buluşturdu. Peygamberimiz, rahmet
çağrısıyla tarihin akışını değiştirdi. İlahi mesajı, yaşayan bir hayata
dönüştürdü. Hayatı ve ahlakıyla çağlar üstü örnek oldu. Efendimiz, bütün
zamanlarda aklın, ilmin, ahlâkın, sabır ve vefanın, sadakat ve samimiyetin,
güçlü iken müşfik olmanın, haklı iken özveride bulunmanın adı oldu. Tüm
insanlığa, gecesi gündüz gibi apaydınlık bir yol bıraktı. İnsanlık gerçek
medeniyeti onunla tanıdı. Müslümanların ürettiği yüksek kültür ve medeniyet,
hep onun öğretileri üzerinde yükseldi.
Kardeşlerim!
Sevgili
Peygamberimiz (s.a.s)’in Mekke’de yaktığı İslâm meşalesi tutuşup öyle büyüdü ki
tüm zamanları aydınlattı. İman, teslimiyet, sadakat ve samimiyetle atılan
tohumlar yeşerdi, filizlendi, büyüdü. Bütün çağlarda meyvelerini verdi. İmanla
tutuşan gönüller birbirlerine ısındı. Irk, renk, dil, bölge ve coğrafya
farkları gibi engeller bir bir aşıldı. Müslümanlar kardeş oldular, tek vücut
oldular. Aynı inanca bağlı bir ümmet olmanın huzur ve mutluluğunu yaşadılar.
Namazda kıbleye dönerken, Kâbe’de tavaf ederken, Arafat’ta vakfeye dururken
ümmet olmanın, bir ve beraber olmanın en güzel örneklerini sergilediler.
Kardeşlerim!
Ancak
bugün içinde yaşadığımız çağın, doğumunu kutladığımız Sevgili Peygamberimizin
örnekliğine, önderliğine ve rehberliğine her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
Onu tanımanın, onu sevmenin sağlayacağı güven ortamına ihtiyacımız var…
Bugün
Peygamberimizin dünyaya gelişini, çocukluğunu, Rahmet Peygamberinin nezih
gençliğini, gençlerle iletişimini bilmeye ihtiyacımız var. Bugün her
zamankinden daha çok Peygamberimizin Hz. Hatice validemizle dostluk ve
arkadaşlık üzere bina ettiği; vefatından sonra Hz. Aişe validemizle sevgi,
ilgi, bilgi ve hikmet üzere inşa ettiği aile yapısını keşfetmeye ve
iliklerimize kadar yaşamaya ihtiyacımız var. Bugün bir kez daha onun cahiliye
toplumu ile mücadelesini, Medine’yi arayışını, Habeşistan hicretlerini, Akabe
görüşmelerini, Taif’te taşlanışını ve yaralar içinde iken “Allah’ım, onlara
merhamet et, çünkü onlar bilmiyorlar” deyişini hatırlamaya ihtiyacımız var.
Medine’ye hicretini, mescidi inşasını, Ensar ve Muhaciri kardeş kılışını,
ashab-ı suffayı anlamaya ihtiyacımız var. Bugün bir kez daha onun, toplumu
gergef gergef ören samimi ve dürüst ilişkilerini öğrenmeye ihtiyacımız var. Hz.
Ebubekir’in dostluğunu ve sadakatini; Hz. Ömer’in, hikmet ve adaletini; Hz.
Osman’ın iffet ve hayâsını; Hz. Ali’nin ilim ve cesaretini günümüze taşımaya
ihtiyacımız var. Bugün bir kez daha onun “Yetime sahip çıkan, cennette benimle
yan yana olacaktır” “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” “Yanınızda
çalışanlar sizin kardeşlerinizdir; yediğinizden yedirin, giydiğinizden
giydirin; emeklerinin hakkını alın terleri kurumadan verin” çağrılarına yeniden
kulak vermeye ihtiyacımız var.
Kardeşlerim!
Her
biri bir destan olan Bedir, Uhud, Hendek, Hayber ve Tebük’ü okuyup anlamaya
ihtiyacımız var. Yahudileri de içine alan Medine Sözleşmesini, Necranlı
Hristiyanlara Mescid-i Nebevi’yi ibadet mekânı olarak tahsis edişini,
Hudeybiye’de sulh için gösterdiği çabayı, Mekke’nin fethinde Ebu Süfyan’ı,
Hind’i ve amcası Hz. Hamza’nın katili Vahşi de dâhil insanları affedişini;
Huneyn’de aldığı ganimetleri fakirlere dağıtışını, Veda Haccını, insanlık tarihine
altın harflerle yazılan Veda Hutbesini; “İnsanlar, tarağın dişleri gibi
eşittir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktandır.” deyişini, “Kadınlara
hayırla muamele edin, onların sizin üzerinizde hakları vardır.” diye
haykırışını, “En Yüce Dost’a gidiyorum.” diyerek dünyaya veda edişini ve
nihayet “Gözümün nuru namazı bırakmayın.” deyişini hatırlamaya ve anlamaya her
zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Aziz
Kardeşlerim!
Sizler,
Peygamberimiz (s.a.s)’in gönlünden hiç eksik olmadınız. O, sizlerden hep “kardeşlerim”
diye söz etti. Rabbimden niyazım odur ki, sizlerin gönlünden de Peygamberimiz
hiçbir zaman eksik olmasın! Onun kutlu doğumunun ülkemiz, milletimiz, âlem-i
İslâm ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Değerli
Kardeşlerim
Malumunuz
olduğu üzere, 14 Nisan Pazartesi günü Efendimiz (s.a.v)’in dünyaya
teşriflerinin 1443. Sene-i devriyesini idrak etmiş olacağız. Her yıl olduğu
gibi bu yılda ilimizde Kutlu Doğumu sizlerle birlikte bir sevinç ve coşkuyla
ihya etmek istiyoruz. Bu amaçla 14 Nisan Pazartesi akşamı saat 20.00’de 12
Şubat Stadyumunda, İstanbul’un güzide hafızlarının K. Kerim ziyafeti, tasavvuf
mûsıkisi sunumu ve D.İ.B yardımcımızın konuşmalarıyla bir program icra
edilecektir. İnşallah, Hicret esnasında Medineli Ensar’ın Efendimizi
karşıladığı gibi sizlerin de aileleriniz ve yavrularınızla birlikte bu programa
ilgiyle iştirak etmenizi diliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder